Abarkuh.
- Rüyaberh
- 6 Mar 2022
- 5 dakikada okunur
Size bugün bir ağaçtan bahsedeceğim. Aslında bir hikaye anlatacağım. Bir şeyden bahsetmek için onun hakkında bilgi sahibi olmak lazım. (Gerçi bizim ülkemizde öyle bir kural yok çok şükür.) Şimdi bana deseniz ki anlatıyorsun ama bir kere gidip gördün mü bu ağacı? Vallahi ne yalan söyleyeyim, gidip gözümle görmüşlüğüm yok; ama bir tanışıklığımız da var gibi. Zaten ben hikaye anlatacağım, yani gerçek olmasına da gerek yok. Belki de gerçektir. Kim bilir?
Abarkuh.
İran'ın aynı isimli şehrinde 4000 yıldan fazladır yaşayan bir selvi ağacı. Yaşı itibariyle Asya kıtasının en yaşlı ağacı. Boyu yaklaşık olarak 28 metre (8 katlı bir apartman düşünün, heh! İşte o kadar).
Efsanelerin birine göre Hz. Nuh'un oğlu Yafes tarafından dikildiğine inanılır. Diğer efsaneye göre ise Zerdüşt'ün kendi eliyle diktiğine inanılmakta olup Zerdüştler tarafından kutsal sayılır. Aslında ağacın yaşı göz önüne alındığında Yafes tarafından dikilmesi daha muhtemel. (Hz.Nuh'un M.Ö. 2800'lerde doğduğunu ve 950 yıl yaşadığını -Ankebut:14-, Yasef'in de o aralarda bir yerde doğduğunu baz alırsak neden olmasın.)
Yada yoldan geçen bir köylü de dikmiş olabilir. Yakındaki bir selvi ağacının dallarından sürüklenen tohumda olabilir. Belki kuşun biri getirdi bıraktı oraya. (Kim dikti acaba bak merak ettim!)
Ama böyle muhteşem bir ağaç için illa ki efsaneler uydurmak gerekirdi zaten.
Bizim hikayemizde tabi ki başrolde Lauren ablamız var. ("Kim bu Lauren lan!" diyenler; birincisi "lan" denmez çok ayıp. İkincisi, demek ki diğer yazılarımı okumuyorsunuz ki bu "lan" demekten bile ayıp.)
-------------------------------------------------------------------------------------------
9 Ağustos 2019
Aberkuh, Yezd, İran
Lauren başını kaldırıp ihtişamlı ağaca hayranlıkla baktı. Fotoğrafta gördüğünden daha büyük ve baş döndürücü olduğu kesindi. Rüzgar, her biri ayrı bir ağaç büyüklüğündeki dallarını seslendirirken, ağaç konuşuyormuş gibi geldi Lauren'e. Son iki haftada yaşadıklarını düşününce, dörtbin yaşındaki bir ağacın dile gelmesi çok da şaşırtmaz beni açıkcası diye içinden geçirip gülümsedi.
Az ilerisinde duran Selim ve Stefan'a baktı. Bir hafta öncesine kadar tanımadığı bu iki yabancı şimdi görevini tamamlamayabilmesi için kader birliği yaptığı insanlar haline gelmişlerdi. Yine de çok güvenmemelisin dedi kendi kendine. Gerçi ikisi de çoktan hayatlarını tehlikeye atmışlardı bile Lauren için.
Atina'dan İzmir'e geldikleri gemiden inerken İngilizleri ilk fark eden ve sonrasında Lauren'i ezilmekten son anda kurtaran Stefan'dı. Göbeklitepe'deki yer altı mağrasında kayalarından altında kalmaktan kurtaran ve Ağrı'daki sınır kapısında tüm bürokratik bağlantılarını kullanıp Lauren'in yasa dışı şekilde İran'a sokan ise Selimdi. İkisi de görev için hayatlarını ve kariyelerini çoktan riske etmişlerdi bile. Ama görevleri zaten hepsinden önemli değil miydi?
Kolundaki akıllı saatin titremesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı Lauren. Saat tam 12 olmalıydı. Her ne kadar ağacın etrafı geçtikleri çöle oranla daha serin olsa da hala çok sıcak diye düşündü.
Stefan,
-Olağan üstü değil mi? dedi ağaca bakarak.
-Evet. diye mırıldandı Lauren, gözlerini ağaçtan ayırmadan.
Selim,
- Hayranlıkla bakmanız bittiyse işimize dönsek, dedi.
Yorgunluğu yüzünden okunuyordu. Hepsi yorulmuştu ama Selim'i rahatsız eden başka bir şey vardı. Daha önce de tam burada, bu koca, görkemli, bilge ağacın karşısında dikilmişti.
-Güneş batmadan kapıyı bulmalıyız. diye devam etti Selim.
Lauren bir şey demeden ayaklarının dibine koyduğu sırt çantasına uzandı. Ön gözündeki çelik kutuda muhafaza ettiği parşömen tomarını her zamanki gibi dikkatlice açtı.
Stefan ve Selim meraklı bakışlarla birer omzunda bittiler.
Tomarın ortasındaki İbranice yazılmış satırları mırıldandı Lauren;
Gök Tanrı’ya yeminler olsun..
İsa'nın ve Muhammed'in Allah'ına,
Ateşe, suya, toprağa ve havaya..
Yedi göğün ve yedi günün yaratıcısına
yeminler olsun..
Büyüdüm..
Uzadım ve yayıldım..
Kaç kum fırtınası alıp dağıttı çocuklarımı yeryüzüne..
Kaç savaşa şahitlik ettim durduğum yerde..
Köklerim uzanır Basra’dan Hazar'a..
Bir yanımı çöl kuşatır
Bir yanımı Medinetüs Selam,
Dört yüz fersah uzakta bana Mescidi Haram..
Büyüdüm..
Uzadım ve yayıldım..
Hatırladığım yaşım dört binden fazla..
İsmim Abarkuh..
Ben dünyanın en bilge ağacıyım..
Tanrı beni üç santimlik bir tohumdan yaratıp, çöl rüzgarlarıyla kutsal Yezd şehrine gönderdiği günden beridir
Ayaktayım..
-Buradaki rakamların bir anlamı olmalı. dedi Stefan. Yedin gün, yedi gök!
-Belki sadece bir şiirdir. Kocaman, yaşlı bir ağaç için şiir, dedi Lauren.
-Bunun bir harita olduğunu biliyoruz. dedi Selim. Rakamlar, harfler, kelimeler. Bir yeri tarif ediyor olmalı. Tanıdık gelen bir şey yok mu? dedi Lauren'e.
-Ebced diye mırıldandı Lauren. En eski şifreleme tekniklerinden biri. Hesaplayabilir misin? dedi Selim'e bakıp. Selim çoktan başlamıştı bile. Harfler, rakamlar gözünün önünde uçuşuyordu.
Abarkuh. 235
Gök. 640
İsa. 150
-Tüm kelimelerin değerlerini çıkarmak saatler sürer! dedi Stefan. Anahtar bir kelime olmalı.
Cümlesini bitirir bitirmez, üçü birden tekrar eden tek cümleyi ağız birliği etmişler gibi aynı anda söylediler.
"Büyüdüm..
Uzadım ve yayıldım.."
-Büyüdüm, uzadım, yayıldım. Köklerinden bahsediyor olmalı. dedi Lauren.
Büyüdüm 852
Uzadım 848
Yayıldım 892
-Koordinat olabilir mi? dedi Selim.
-Umarım değildir, dedi Stefan. Cebinden çıkardığı GPS cihazına çoktan rakamları yazmıştı.
-Nijerya'nın ortasında bir köyü gösteriyor, dedi.
-Yine de bir şey tarif ediyor olmalı, dedi Lauren. Sonuçta elimizde bir anahtar var ve bir kapı bulmamız gerekiyor. Ağacın yakınlarında bir geçit falan olmalı.
-Bu ihtiyar, dört bin küsur yıldır burada. Bir geçit vardıysa bile hem çok iyi gizlenmiş hem de izleri yıllar içinde kaybolmuştur, dedi Selim.
Üçü de başlarını Lauren'in elinde duran parşömenden kaldırıp istemsizce karşılarındaki devasa ağacı baştan aşağıya süzerek bir işaret aradılar. Bir şeyi saklamak istersen herkesin gözünün önüne koyarsın. Buralarda bir yerde olmalı.
-Dağılıp etrafını dolaşalım, dedi Lauren. Şiirdeki bir şey gözümüze çarpar belki.
Bulmaca çözmekteki becerilerini annesinden almıştı. En basit çocuk oyunları bile küçük bilmeceler içeriyordu hep. Saklanan hediyeler. İç içe geçmiş kelimeler. Sayı oyunları. Bunlarla büyümüştü Lauren.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Bundan sonrasını size bırakıyorum :)
Macera nasıl devam edecek siz karar verin. Benim kafamda bir kaç hikaye var devamıyla ilgili. Onlardan birini seçebilir yada başka bir şey olsun isteyebilirsiniz.
Sonuçta insanlar hayal ürünü şeyleri okumayı daha çok seviyorlar. Tüm zamanların en çok satan kitaplarının arasında ilk 50 kitap içinde sadece bir adet bilgiye dayalı kitap var. (Carl Sagan - Kozmos)
Hep bir hayal alemi, hep bir macera. Gerçekle çok işimiz yok ama sonra da oturup yazılan o kitapların gerçekle olan bağlarını kurmaya çalışıyoruz. Yüzüklerin Efendisi ve Narnia Günlükleri ikinci dünya savaşını anlatıyor diye yıllarca üzerine konuşuyoruz.
Yani Lauren'in kaderi sizin ellerinizde. O yüzden söyleyin, Lauren'e ne olacak?!
Lauren ve tayfası, ağacın köklerine inen bir gizli geçit bularlar. Geçit onları köklerin altında küçük bir odanın önüne getirir. Ellerindeki anahtar ve şiirdeki bir kaç satırın yardımıyla kapıyı açıp içeri girerler:
a) Lauren ve arkadaşları, onları Eski İskenderiye Kütüphanesi'ne götürecek başka bir ip ucu bulurlar.
b) Lauren ve arkadaşları, dünya dışı bir metaryalden yapılmış bir kutu bulurlar ama açamazlar. Gizli odadan çıkarken, kutuyu açmak için Çin'deki Beyaz Piramitlere gitmeleri gerektiğine dair ip uçları bulurlar.
c) Lauren ve arkadaşlarını odadaki zehirli yılanlar sokar ve hikaye şimdilik biter.
d) Diğer
e) Hepsi (Şaka şaka. Hepsini birden nasıl kurgulayıp yazayım! )
Cevaplarınızı yorumlara bekliyorum. En popüler cevabı (Umarım yorum yapan olur. Çünkü büyük kepazelik kimse bir şey yazmazsa. Gerçi kimse bir şey yazmazsa kimse de okumamıştır. Yani teknik olarak çok rezil olamam. Blogu "şimdilik" sadece arkaşlarım okuduğuna ve onlar da ne kadar rezil bir insan olduğumu bildiklerine göre, sıkıntı yok evet.) (O kadar uzun parantez yaptım ki cümlenin başıyla bir bağı kalmamış.) yazıp en kısa sürede yayınlayacağım.(Bir kaç yıl sürebilir!)
Benden size tavsiye. Lauren tutabilir. Çok zengin olabilirim. Ve çok para beni değiştirir. Arkadaşlarıma sesleniyorum. Yorum yapmayan hiç kimseyi meşhur olunca tanımam. Yorum yapanları da tanımayabilirim. Ne pis bir insanmışım be! Parayı bulmadan değiştim.
Benden size bir tavsiye daha. Blogumu bilgisayardan okuyun. Telefonda cücük gibi yazılar. Bişey anlaşılmıyor. Kelime şakalarım falan kayboluyor. Yazık!
Medinetüs Selam (Bağdat):
Masallar şehri Bağdat. Bugünkü içler acısı haliyle değil tabi. Abbasi halifesi Mansur tarafından başkent yapılır ve imar edilir. Şehrin ismini de yine kendisi, Kur'an'daki 'barış yurdu veya cennet' anlamına gelen 'dar'us selam' isminden esinlenerek 'Medinetu's Selam' olarak koyar. Dicle kenarına kurulmuş ve bir zamanlar medeniyetin başkenti olmuştur.

Beyaz Piramitler: (Türk Piramitleri)
Çinde bulunan bu piramitler hakkında çok bir bilgi yok. Uygur Türkleri tarafından yapıldığını iddia edenler olmakla beraber Çin hükümdarlarının mezarlarıdır diyen de var. Çin hükümetinin piramitleri gün yüzüne çıkartmaması ve gizlemeye çalışması ise kafalarda bir sürü soru işareti bırakıyor. Youtube bir sürü videoyla dolu, merak denler bir bakabilir.

Abarkuh:
Hikayesini yazının başında anlattım. Çok görkemli değil mi ya!

B şıkkı olmalı. Çünkü her gerçek fantastik roman okuyucusu buna b şıkkı der. Diğerleri aşırı normal.